Alman Milli Takımı, Alman disiplinini, mükemmel bir jenerasyonla harmanladı, büyük veriden destek alarak Dünya Şampiyonluğuna uzandı.
Katıldığı turnuvalarda hep zaman üst sıraları zorlayan Alman Futbol Milli Takımı, 1996 yılında İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda kupayı kaldırmasının ardından büyük bir çöküşe girdi.
O güne kadar katıldığı turnuvalarda sıklıkla finallerde boy gösteren ve şampiyonluğun her zaman en büyük adayı olan Almanlar o günden sonra şampiyonluğa hasret kaldı.
Öyle ki 96 Dünya Kupası’nın ardından 8 turnuvada sadece iki defa final oynayabildi.
Katıldığı turnuvalarda final yüzü göremeyen Almanların, oyunu değiştirecek bir hamleye ihtiyaçları vardı.
Peki bu hamle ne olmalıydı?
2006 yılında Almanya’da düzenlenen Dünya Kupasında çeyrek final maçında Almanya, Arjantin ile karşılaşıyordu. Maçın normal süresi 1-1 tamamlanmış ve maç uzatmaların ardından penaltılara kalmıştı.
Yardımcı antrenörlerden bir tanesi Alman kalesini koruyan Lehmann’a buruşuk bir kağıt parçası getirdi. Bu buruşuk kağıt parçasında Arjantin Milli Takımı’nda penaltı kullanacak oyuncuların topu hangi noktaya atacakları yazıyordu.
Alman Milli Takımı’nın kalesini koruyan Lehmann, penaltı atışlarında iki penaltıyı kurtararak takımının yarı finale çıkmasını sağladı.
Yarı finalde ise kupanın kazanını İtalya’ya elendiler. Fakat çeyrek final maçındaki Lehmann’a verilen o buruşuk kağıt parçası yeşil çimlerde bir şeylerin değişmeye başladığının habercisiydi.
Büyük veri, Alman Milli Takımı’nın yardımına koşuyor
2012 yılında, Alman Futbol Federasyonu, Alman yazılım devi SAP ile işbirliğine gitti. Çünkü Alman Milli Takımı şunun farkındaydı. 10 Dakikalık bir antremanda 10 oyuncu, 3 farklı topla 7 milyondan fazla farklı veri üretebiliyordu. Bunu çıplak gözle takip edebilmek mümkün değildi.
SAP, Alman Milli Takımı için Match Insights adında özel bir analiz aracı hazırladı. Match Insights isimli bu analiz aracı ile amaçlanan hedef, yeşil sahalarda oluşan veriyi anlamlı bilgiye çevirebilmek ve milli takımın kullanımına sunabilmekti.
Bunun için gerek maç sahasının gerekse antreman sahasının çevresine kameralar yerleştirildi. Bu kameralar vasıtasıyla hassas ısı haritaları oluşturuldu ve istatistiki temelli içgörülerle Alman Milli Takımı’na anlamlı bilgiler sunuldu.
SAP’in ortaya koymuş olduğu Match Insight uygulaması, Challenger Insight ve Penalty Insights Function analizlerinden oluşuyordu.
Challenger Insight analiz uygulaması rakip takımların taktiksel bilgilerini, savunma ve hücum eğilimlerini anlamlı bilgiye dönüştürüyordu.
Penalty Insights Function analiz uygulaması ise kalecilere ve antrenörlere rakiplerin penaltı atışlarını nasıl değerlendirdiğinin bilgisini veriyordu.
Her iki uygulama ile 100 GB büyüklüğünde 6000 dakikalık veri, 2.5 GB büyüklüğünde 8 dakikalık veriye indirilebiliyor ve teknik heyet ve oyuncuların kullanımına sunuldu.
Bu analiz uygulamaları için aynı zamanda tabletler ve akıllı telefonlar için birer mobil aplikasyon geliştirildi. Teknik heyet ve oyuncular gerek maç esnasında gerekse antreman esnasında istedikleri bilgiye bu cihazlar vasıtasıyla ulaşabildi.
Bu uygulamalar ile sadece rakipleriyle ilgili değil, kendileriyle de ilgili bilgiye ulaşabilmeleri de mümkündü. Her maçın ardından oyuncu performans verileri kendilerine gönderiliyor ve maç içinde yaptıkları hatalar ortaya konuluyordu.
Alman Milli Takımı, SAP ile yapmış olduğu bu işbirliğinde topa dokunma sayısı, ortalama topa sahip olma süresi, kat edilen mesafe, hareket hızları ve yön değişiklikleri gibi bir çok anahtar performans göstergesi belirledi. Belirlenen bu anahtar performans göstergeleri için de hedefler konuldu.
Mesela bu hedeflerden bir tanesi ceza sahasına yakın bölgelerde rakibe faul yapmamaktı.
Çünkü veri onlara 2010 Dünya Kupası’nda atılan bütün gollerin üçte birinin ceza sahasına yakın bölgelerden kullanılan duran toplardan olduğunu söylüyordu.
Peki ne oldu?
2014 yılında Brezilya’da yapılan Dünya Kupası’nda Alman Milli Takımı ceza sahası ve çevresinde en az faul yapan takım oldu.
Bir diğer anahtar performans göstergesi ise oyuncunun topu ayağında tutma süresiydi.
Çünkü bir oyuncu topu ayağında ne kadar bekletirse oyunun temposunu da o kadar yavaşlatmış oluyordu.
2010 Dünya Kupasında bir oyuncu topu ortalama 4.3 saniye ayağında tutmuştu.
Alman Milli Takımı oyuncuları, 2014 Dünya Kupası’nda topu ayağında ortalama 1.1 saniye tutmayı başardı. Öyle ki Alman kaleci Manuel Neuer bile Messi’den daha iyi bir anahtar performans göstergesine sahipti.
Belirledikleri bütün anahtar performans göstergelerinde hedeflerini tutturmayı başaran Alman Milli Takımı, Brezilya’da düzenlenen 2014 Dünya Kupası’nı kazanmayı bildi.
Alman disiplinini, mükemmel bir jenerasyonla harmanladılar. Bunların yanına büyük veriyi ekleyince başarı kaçınılmaz oldu.
Diğer taraftan SAP, Dünya Kupası’ndan sonra Alman Milli Takımı için hazırlamış olduğu analiz uygulamalarını SAP Sports One adı altında toplayarak ticari bir çözüm olarak piyasaya sürdü. Bu ticari sürümü ilk kullanan takımlardan biri de Manchester City oldu.
Büyük veri, hayatın her alanında olduğu gibi sahada da yerini aldı. Artık yetenek ve fiziksel efor tek başına bir şey ifade etmiyor.
Oyunu okumak, rakibi okumak ve kaynakları buna uygun olarak yönlendirmek operasyonel mükemmeliyet adına büyük önem taşıyor.
Tıpkı basketbolda NBA’de olduğu gibi…
Oyun değişiyor…
Ve biz bunu verilere bakarak görebiliyoruz.
Yazıyı bitirirken Gary Lineker‘in şu meşhur sözünü de hatırlatmakta fayda görüyorum.
“Futbol basit bir oyundur; 22 kişinin 90 dakika topu kovaladığı sonunda her zaman Almanların kazandığı bir oyundur.”
Hazırlamış olduğum bu içerik ilginizi çektiyse blogumda büyük veri ile ilgili yer alan diğer içerikleri de aşağıdaki bağlantılardan inceleyebilirsiniz.
Büyük veri ve yaratıcılık: House of Cards ile başarıya giden yolculuk
Tayvan, büyük veri ile koronavirüs salgınının önüne nasıl geçti?
Çok bilgilendirici bir yazı olmuş.